Volkan Demirel Logo
10EKİM 2018
Başkanımız Ali Koç Fbtv’De Gündem Özel Programında Açıklamalarda Bulundu

Başkanımız Ali Koç Fbtv’De Gündem Özel Programında Açıklamalarda Bulundu

Başkanımız Ali Koç, FBTV’de katıldığı ve İletişim Koordinatörümüz Can Gebetaş'ın sunduğu Gündem Özel programında kulübümüzde yaşanan son gelişmelere, görevden alınan isimlere ve kadro dışı bırakılan oyunculara dair çok önemli açıklamalarda bulundu.

Başkanımızın açıklamaları şöyle oldu:

“Öncelikle herkese sevgiler, selamlar, saygılar. Bir kez daha Fenerbahçe TV’de taraftarlarımızın, kamuoyunun önüne çıkıyoruz. Fenerbahçe TV demişken yeni Genel Müdürümüz Tunç Elibol’a da hayırlı uğurlu olsun diyorum. Tüm Fenerbahçe genelinde yapacağımız gibi burada da yapacağımız çok şey var. Umarım onun ve ekibinin yolu açık, şansları bol olur. Tahminimizin çok daha ötesinde olumsuz bir tablo var. İşe başlarken yeniden yapılandırma dedik, köklü değişim dedik, büyük hayallerden bahsettik. Tabii bunların içinde riskler var, sancılı dönemler var, olumsuzluklar var, engeller var, mücadeleler var ama şu puan tablosuna baktığımız zaman olmamamız gereken bir noktadayız. Doğal olarak hocamız, Sportif Direktörümüz, Yönetimimiz, takımımız, transferlerimiz pek çok şey tartışılıyor, eleştiriliyor. Bunu da gayet anlayışla karşılıyorum. Bu eleştiriler de ister istemez başta taraftarımız olmak üzere sosyal medyada yankılanıyor, onları etkiliyor. Doğal olarak da tribünlere yansıyan bu olumsuz hava camiamızı topyekün etkisi altına almış. Bunu da anlayışla karşılıyorum. Doğaldır. Bu işte ne kadar büyük camia olursanız olun, ne kadar değişim yapmak isterseniz isteyin, ne kadar iyi iş yaparsanız yapın futbol sezonu başladıktan sonra top çizgiyi geçmediği takdirde yaptığınız pek çok şey göz ardı ediliyor. Dolayısıyla geldiğimiz noktada durum tespiti yapmamız açısından bu önemli. Hatalar yapmadık mı? Tabii ki hata yaptık. Hata yaptık, hatalar da yapacağız. Bu işin okulu yok. Tecrübeyi iş başında kazanıyorsun. Sadece burada değil hayatın her yerinde en önemli tecrübe kazanma hususlarından bir tanesi de yaptığın hatalar ve aldığın dersler. Ama pozisyonlandığı gibi, ya da yaratılmaya çalışılan algı gibi o kadar çok zincirleme hatalar olduğunu düşünmüyorum. Biraz sonra sebeplerini anlatacağım. Şöyle bir baktığımız takdirde 3 maç var ki, top bir kere kalemize gelmiş ve gol olmuş. 3 maçtan 6-7 puan çıkarsak bugün başka şeyleri konuşuyor olacaktık ama oynanan futbol üç aşağı beş yukarı aynı olacaktı. Bu yolda başarıyı sağlayabilmek için iyi oynamadığın zamanlarda kazanabilmek de çok önemli. Ama şans bizim yanımızda olmadı. Tabii ki sadece şansla ifade edilebilecek bir durum değil. Şunu söylemeye çalışıyorum; o 2, 3 maçta 5 puan dahi çıkarmış olsaydık bugün bambaşka konuları konuşacaktık. Kendi sahamızda Beşiktaş’la Medipol Başakşehir’i ağırladık ki ikisi de en organize futbol oynayan iyi takımlar. İkisiyle de kora kor mücadele ettik ve bana göre ikisinde de galibiyeti kaçıran taraf bizdik. Sonuç, 8 maçta 8 puan. Bunu da kabullenmek zorundayız. Sıkıntılı bir dönem bizler için. Tabii ki bu durumun içinden çıkacağız. 

EKONOMİK ŞARTLARIMIZI UNUTMAYALIM

4 ay önce göreve geldik. Neyi devraldığımızı unutmayalım. Kulübe hangi şartlarda geldiğimizi, hangi ekonomik şartlar içinde bulunduğunu, bizi bekleyen sorunları göz ardı etmeyelim. Evet, Fenerbahçe 7-8 haftadır kötü bir performans sergiliyor ama Fenerbahçe 7-8 haftalık futbol takımının oynadığı futboldan ve aldığı sonuçlardan ibaret değil. Biz zaten bir hayal satmadık. Çok uzun soluklu bir projeden bahsettik. Bu sene için de elimizden gelenin en iyisini yapacağımızı söyledik ve bundan çok daha iyisini yapacağız, bundan hiçbir şüpheniz olmasın. Ancak yeniden yapılanma hedeflerimiz doğrultusunda bence ne dediysek o istikamette adımlarımızı atıyoruz. Kültür değişikliği dedik, organizasyon değişikliği dedik, finansal yapı-disiplin dedik, futbol takımında gençleşmeden bahsettik, verilen ücretleri, asgari ücretleri indirmekten bahsettik, yaptığımız yatırımların daha akıllı yatırımlar olması ve Finansal Fair Play’e uyacağımızdan bahsettik. Bütün bunları bahsettiğimiz şekilde yaptığımızı düşünüyorum. Demin de dediğim gibi 2 maçta skor farklı olsa çok farklı konuları konuşuyor olurduk. 

LUGANO'YU, EDU'YU HATIRLAYIN

11 transfer yaptık. Bu transferlerle hem gençleştirme oldu hem de asgari ücretlerde ciddi azalmalar oldu. Gençleri Slimani gibi, Ayew gibi oyuncularla da besledik. Transferlerimiz çok eleştirilmelerine rağmen çok erken diyorum. Zaman gösterecek. Dönüp bakarsak; Lugano’yu hatırlayın. Hepimizin sevdiği, kalbimizde yer edinmiş, belki efsane olacak kadar uzun süre Fenerbahçe’de top oynamamış ama… Hatta Edu’nun ilk geldiği yıllardaki futbolunu hatırlayın. Gözlerimize inanamıyorduk. Aynı futbolcuların Fenerbahçe’ye nasıl katkı sağladıklarını, nasıl savaştıklarını, mücadele ettiklerini de zaman içinde gördük, yaşadık. Skor medyacılığı olduğu zaman hatta kendimize özeleştiri yapalım; skor taraftarlığı, skor odaklı tepkiler verildiği zaman kısa vadede çok olumsuz şeyler ifade edilebiliyor. İşler çok iyi gittiği zaman da son derece olumlu ifadeler söylenebiliyor. Geçmiş yıllarda sezonların ilk 8-10 haftasına bakın bir takım için neler söylenebiliyor, sezon sonu neler söylenebiliyor. Olumlu da olumsuz da bunlar geçerli. Kısa vadeli sonuçlar üzerinden yorumlar yapmak istemiyorum ama hayal kırıklığını, yaşadığımız sancıyı, mutsuzluğu hatta kızgınlığı da anladığımı ifade etmek istedim. Burada kimseyi suçlamıyorum. Geçen sefer çıktığımız zaman ne dedim; bir suç varsa, sorumluluk varsa yönetim kurulunun ve benim demiştim. Aynı noktada bulunuyorum.

Fenerbahçe’nin kendine has sıkıntıları var. Mesela Financial Fair Play ve transferler eleştiriliyor dedik. 25 milyon Euro’luk satış yaptık. Giuliano ve Josef de Souza hocamızın hiç istemediği satışlardı ancak aldığımız rakamlara satmamak da büyük sorumsuzluk olurdu. Bu paraları büyük transferlere harcamadık. Hatta, ‘transferlerde çıtayı düşürdünüz’ diye eleştiriliyoruz. Buna da katılmıyorum. Biz de biliriz bu paraları harcayıp ses getirecek transferler yapmayı ama önemli olan bugün değil, önemli olan orta ve uzun vadede hem fayda sağlayacak hem de ekonomik açıdan katkı sağlayacak transferler yapmak. Bu transferleri yapacak lüksümüz de zaten yoktu, Financial Fair Play’e uymak zorundayız. FFP olmasaydı dahi kulübün içinde bulunduğu sıkıntılı durumlardan dolayı biz kendimize FFP uygulardık. Dolayısıyla bu anlamda baktığımız zaman biraz daha sabredilmesi gerektiğini ve transferlerin doğru olup olmadığını zamanın göstereceğini söylüyorum. 25 milyon Euro’ya satış yapıp 12-13 milyon Euro’ya 11 oyuncu getirdiğimiz, bunu getirirken de yaş ortalamasını ve asgari ücretleri düşürdüğümüz ve geleceğin takımını inşa etme hedefleri doğrultusunda genç oyuncuları kadromuza kattığımız için ben şu an taraftarımızdan daha sabırlı ve umutluyum. Fenerbahçe’nin diğer ana rakiplerinin aksine – Medipol Başakşehir’de bu hiç yok, Trabzonspor’da bir nebze var, Beşiktaş ve Galatasaray’da çok var- amatör şubeleri var. Bizde Avrupa’nın en iyi Erkek Basketbol Takımı var ve bunun bütçesi 30 milyon Euro. Biz bu bütçeyi devam ettiriyoruz, ettirmek zorundayız. İnşallah bu sene de kupayı alacağız. Obradovic gibi bir hocamız olduğu için şanslıyız. Fenerbahçe Üniversitemiz var hala ne yapacağımız konusunda tam emin olmadığımız. Hocalarımız çalışıyorlar. Potansiyel yatırımcılarımızla görüşmelerimiz devam ediyor ama her ay 750 bin TL, Kasım ayından itibaren kiralar başladığı zaman da 2 milyon TL masrafımız olacak. Üniversite yükümlülüğü mevcut yükümlülüklerin üzerinde yükümlülük. Banka borçlarımız var. Taze kaynak girdi. Sermaye artırımımıza SPK’dan onay aldık. Yeri gelmişken SPK’ya da teşekkür ediyorum. Haftaya Sivasspor maçına sponsorla çıkacağız, oradan da kaynak gelecek. Hatta yönetim kurulu olarak kefil olduk, mantıklı maliyetlerde 5 yıllık borçlar aldık. Bunları üst üste koyduğunuz zaman sponsorlarda gelince 900 milyona yakın kaynak yaratmamıza rağmen Mart ayından sonrasını hala göremiyoruz. Bunları da unutmayalım. Tribündeki arkadaşlara söylüyorum; saha sonuçları çok önemli evet ama Fenerbahçe bütününe baktığımız zaman kazanmamız gereken çok mücadele var, çok rakip var, aşmamız gereken çok engel var. Biraz daha sabırlı olunması konusunda rica ediyorum. Omuz omuza olmazsak, kenetlenmezsek uzun vadede sürdürülebilir, kalıcı, hepimizin arzu ettiği finansal açıdan sağlıklı, sportif açıdan örnek ve başarılarla dolu bir Fenerbahçe’yi yaratamayız. Günü kurtarmaya gelmediğimizi söylüyorum. İçinde bulunduğumuz tablodaki sıralama, attığımız gole baktığımız zaman endişelerinizi anlıyorum. Gidermek için elimizden geleni yapacağız. Bu böyle devam etmeyecek. Beşiktaş ve Başakşehir maçlarındaki performansımızdan dolayı mutluyum, bunun üzerine koyacağız. Kabul edemediğim iki performans olmuştur; biri Zagreb maçındaki diğeri de Rizespor maçındaki aldığımız sonuçtur. Bunların dışında üzerine koyarak ilerlediğimizi görüyorum. İnşallah ilerlememiz ve düzelme sürecimiz hızlanır ve Kasım ve Aralık ayları hepimiz için çok daha mutlu geçer.

Büyük bütçeli transfer yapmak için- FFP’den dolayı 25’e kadar kullanabilirdik. Bize o cephaneliği veren 2 satış transfer döneminin çok sonuna geldi, o yüzden zaman kısıtı vardı. FFP olmasa dahi içinde bulunduğumuz ekonomik şartlardan dolayı, finansal sorumluluk açısından çok daha temkinli davranacağımızı söyleyebilirim. 

MAÇ SIRASINDA YUHALAMA VE ISLIK KABUL EDİLEMEZ

Taraftarımızın üzgün, tepkili ve hatta kızgın olmalarını gayet iyi anlıyorum. Ben yönetici olduktan sonra maçlara gitmeye başlamadım, 7 yaşımdan beri maçlara gidiyorum. Onlar gibi düşünüyorum, ne hissettiklerini gayet iyi anlıyorum, beklentilerinin de farkındayım. Hatta zaman zaman taraftar gibi düşündüğüm, hareket ettiğim için de eleştiriliyorum, tenkit ediliyorum. Bunun samimi olanlarına da kulak veriyorum; bir kısmına katılıyorum, bir kısmına katılmıyorum ama benim kabul edemediğim bir şey var. Buna çok ağır bir tepki veriyorum. Daha evvel de verdim, bugün de vereceğim, yarın devam ederse de vermeye devam edeceğim bu tepkiyi. Bu da Çubuklu sahada mücadele ettiği zaman, sadece futbol değil, her alanda, takımlarımız mücadele ettikleri zaman, yuhalamak, olumsuz tezahüratlarda bulunmak, maçlar bitmeden girene yuh, çıkana yuh, ona ıslık, buna ıslık, bu Fenerbahçeliler olarak bizlerin alışmadığı bir ortam. Bu birkaç senedir tribünlerde görmeye başladığımız bir ortam. Geçen sezon, seçim süreci boyunca bunu çok tenkit ettim, kabul edilemez olduğunu söyledim. Bunun böyle olduğunu hala ifade etmek istiyorum. Daha evvel defalarca da ifade etmiştim. Ben bu tutumu reddediyorum. Bu son birkaç sezondur görmeye alıştığımız bir ortam. Evet 4 senedir başarı yok. Bu sezon da ondan dolayı çok daha birikmiş bir kızgınlık olabilir. Ama şartlar ne olursa olsun, 1 tane Fenerbahçemiz var ve bu konuda hepimize büyük sorumluluklar düşüyor.  Fenerbahçemize her anlamda sahip çıkmamız lazım. Tezahüratlar olumsuz olacaksa da bekleyin, maç bitsin. Maç daha berabere, 87. Dakikada ceza sahasının oradan frikik kullanıyoruz ve yuhalamalar başlıyor. Homojen de değil. Bir kısmı yuhalıyor, bir kısmı alkışlıyor. Yani orada da bir karışıklık var. Ama ben şunu söylemek istiyorum: Bu sadece ve sadece Fenerbahçe’ye zarar verir. Bunu daha evvel de söyledim, seçim döneminde de söyledim, tekrar da söylüyorum. Her şekilde bunu kınıyorum. Lütfen bu konuda arkadaşlar sizler de aynaya bakınız. Belki üzgün, kızgın olmakta haklısınız ama böyle tepki vermek konusundan kesinlikle haklı değilsiniz. Onu söylemiş olayım. Ondan sonra ben her yerde söylüyorum: Bu kulübün gerçek sahipleri, taraftardır. Kongre üyeleri taraftarın uzantılarıdır ve kongre üyeleri yönetimleri seçerler. Burada değişen bir şey yok. Ama şunu da söylüyorum: Ne biz ne de başka bir yönetim; böyle olumlu, olumsuz, anlık ya da kısa vadeli tepkilerle, sosyal medyada yazılıp çizilenlerle, tribünlerdeki bazı olumsuz tezahüratlarla veya beklentilerle bu kulübü yönetemez, yönetemeyiz, yönetmemeliyiz de. Sizlerin benden beklentisi, bu şekilde davranmamam olmalı. Ben de burada üstüne basarak söylemek istiyorum ki, biz bir yola çıktık, bir yol haritası çizdik, planlı programlı gittiğimizi ifade edeceğim. Biz bir yol haritası üzerinde ilerliyoruz. Tabii ki arada böyle zig zaglar, düzeltmeler olacaktır.  Ama ana hedef, büyük resim değişmemiştir. Sadece 2 maçta 6 puan alsak zaten bu kadar şüpheci ve umutsuz olmayacaktık. Ama ben ve yönetim kurulum, bu yaşadığımız olumsuzluklara rağmen, çok daha inançlıyız gittiğimiz yolda ve yolda da devam edeceğiz. Tekrar rica ediyorum. Hepimize büyük görev düşüyor. Bizim yönetim olarak ana hedeflerimizden bir tanesi sporcularımızın başarılı olacağı iklimi, ortamı yaratabilmek. Sporcularımız sahaya ve salonlara çıktığı için aynı şey taraftarlarımıza da düşüyor. 

BUFFON’UN ANLATTIĞI STAT ORTAMINA GERİ DÖNELİM

Bugün görmüşsünüzdür, 20 yıllık kaleci Buffon, hayatımda unutamayacağım 3 tane stat var diyor; bunlardan bir tanesi de Fenerbahçe’nin stadı. 20 dakika ne olduğunu anlayamadım diyor. O günlere dönelim. Çok ihtiyacımız var, kenetlenelim, takımlarımızı desteklemeye devam edelim. Bilin ki Fenerbahçe dışında yapılan her türlü tezahürat, bir beklenti, olumsuz tezahürat çok ama çok olumsuz etki yapıyor.

ERSUN YANAL PLANLARIMIZDA YOK


Beklenti demişken bir konuya girmek istiyorum. Dün olmadı, bugün de yok, yarın da olmayacağını düşünüyorum, Ersun Yanal hocamız bizim planlarımızda yok. Bunun sebeplerini başka bir programda detaylı konuşabiliriz. Ama biz uzun vadeli bir program çerçevesinde yola çıktık. Uzun vadeli hedefler doğrultusunda tohumlarımızı atıyoruz ve şu zamanda da taraftarlarımız kızabilir, üzülebilir ama bilmenizi istiyorum ki, şu an böyle bir şey yok. Ne kendisiyle konuştuk, ne de planlıyoruz. Sizlerin etkilenmesi gayet normal. Çünkü spor medyasında, bir tarz var. İstediğini, sevdiğini parlatmak, PR yapmak, öne çıkarmak; sevmediğini yerden yere vurmak, olumsuz haber üretmek. Son dönemlerde de görüyorum ki Ersun Hoca hakkında yoğun bir medya kampanyası var. Ben şahsen böyle bir kampanyadan etkilenmem. Oynadığımız futbola baktığımda da tribünlerin bu beklentisini normal buluyorum, anlayışla karşılıyorum. Ama olmayacağını buradan söylüyorum. Sizden de ricam ne olur şimdilik bu sevdaya bir son verin. Şimdilik derken, bu sezon için söylüyorum. Benden sonra ne olur onu bilmiyorum. Ama bu sevdaya bir son vermenizi önemle rica ediyorum. Çünkü bunun pek bir faydası olmuyor.

Kadro dışı bırakılan hocalarımızla başlayalım. Burada hocalar demek daha doğru olur. Her halde en uzun bölüm bu olacak. Çünkü burada okumam gereken bir de rapor var, durumu daha iyi izah etmesi için. Ama biliyorsunuz ben geçen hafta Salı günü, dergi yazısına bir şeyler yazdım. Değişime direnç gösterme olduğundan bahsettim ve bunlarla da ilgili gerekli önlemler alacağımı söyledim. Bunları söylerken, neyin ne olduğunun farkında olan, bir anlayışla, bir yaklaşımla söyledim. Çünkü biz tespit ettiğimiz, son derece de rahatsız olduğumuz. O günden sonra da rahatsızlığımıza rahatsızlık etkileyecek, artıracak, hatta bizi öfkelendirecek gelişmelere de tanık olduk ve Cuma günü kadro dışı ve hocalarla ilgili bir açıklama yaptık. Sonra doğal olarak herkes çok öfkelendi, şaşırdı. Herkes demeyeyim, bir kısım. Olumlu karşılayanlar da oldu ama. Niye detayları anlatılmıyor diye büyük bir soru işareti de vardı. Biz bunu bilhassa, bilerek yaptık. Bunu da bir plan çerçevesinde yaptık. Bekledik. Görelim kim ne diyecek?  Söz konusu kişiler nasıl davranacak? Konuyu nerelere çekecekler? Medyada nasıl sızıntılar yaşayacağız? Çünkü biz bunu tabii ki detaylarıyla anlatacaktık. İyi de oldu. Dostu ve düşmanımızı da görmüş olduk. Kimin nasıl davranacağını da görmüş olduk. Herkes şöyle bir içini döktü. Hatta bir sürü yalan, yanlış, gerçek dışı spekülasyonlar üzerinden, her zaman olduğu gibi programlar yapıldı, iddialarda bulunuldu ve söz sırası bize geldi. 

Öncelikle bir sezon başına gelmemiz lazım. Detaylı anlatmaya ihtiyacım var. Aykut hocamızla ilgili görüşmelerimiz, istişarelerimiz oldu ve herkesin bildiği gibi hoca değişikliğine gitmeye karar vermiştik. Bu konuya girmeden önce şunu söylemek istiyorum: Bugün futbol açısından içinde bulunduğumuz durumda, bizim de yaptığımız, yapmadığımız birçok aksiyonun, hatanın hatta bizim dışımızda pek çok değişkenin tartışılmaz etkileri olmuştur. Ancak şu anlatacağım durumun da Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu duruma çok büyük etkisi olmuştur. Biz ya bu böyle olduğu için futbolumuz, puan durumumuz böyle demiyoruz. Ama bu değişim sürecinde nelerle mücadele ettiğimizin daha iyi anlaşılabilmesi için, ne gibi engellerle karşılaştığımızın daha iyi idrak edilebilmesi için de bu konuya detaylı girme ihtiyacı duyuyorum. Çünkü Pazar günü bu konuda az ve öz konuştum. Şimdi bunu ‘Ali Bey hocaları kullanıyor, gündem değiştiriyor, hep eleştiriyor, sorumluluğu başkasına atıyor’a çekmesinler. Hiç öyle bir şey yok. Burada bir zihniyet anlatıyorum. Biz buraya bir düzen değiştirmeye geldik. Bunun için savaşacağımızı biliyoruz. Bazen üzüleceğimizi, bazen hayal kırıklığına uğrayacağımızı, bazen demoralize olacağımızı ama hiçbir zaman pes etmeyeceğimizi bilerek bu yola çıktık. Bu bizi demorileze etmiş olaylardan bir tanesidir. Dolayısıyla, etraflıca anlatma ihtiyacı duyuyorum. 

Şimdi sezon başına bir dönelim. Aykut hocamızla konuştuğumuz konulardan bir tanesi de teknik ekibiydi. Hocamız teknik ekibinin gayet iyi olduğunu, başarılı olduğunu ifade etti. Keza bu fikir alışverişlerinin ötesinde, Damien Comolli de teknik kadroyla bir oturdu, konuştu. Onun da raporu son derece olumluydu. Dolayısıyla biz yumuşak bir geçiş olsun; zaten hoca, sportif direktör değişiyor, teknik kadronun kalmasının orta vadede çok daha mantıklı olduğunu, bu geçiş dönemine katkı sağlayacaklarını, yardımcı olacaklarını düşündük. Sonuçta biz bir şeyi kapatıp yepyeni bir şey açmıyoruz. Birçok futbolcumuz, aynı futbolcularımız. Samandıra, aynı Samandıra. Kullanılan tesisler aynı. İstatistik, performanslama sistemleri aynı şeyler. Dolayısıyla bu geçiş için önemli olduğunu düşündük. Sonra Aykut hocamızla konuştuğumuz zaman, dedi ki, ‘Benim ekibimle yollarınızı ayırırsanız, ne olur haklarını koruyun. Çünkü ben çalışana kadar onların bir işi olmayacak. Ben bir yere geçersem de onları yanıma alacağım.’ Tabii ki dedik. Sezon açılışına birkaç gün kala bu ekip istifa etti. Ben de hocamızı aradım, bir yanlış anlama mı var? Haklarını koruyun dediğiniz zaman, yani çalışın, çalışmayacaksanız da haklarını verin, mağdur olmasınlar demiş oluyorsunuz. Hocamız da sağ olsun her halde bir yanlış anlama var dedi ve ekibine talimat verdi ki bu yumuşak geçiş döneminde bizlerle çalışması için. Şimdi buraya bu kadar sene emek vermiş insanların bizim gözümüzde katma değeri olur diye düşündük. Hocamız da zaten olumlu referans vermişti, dolayısıyla güvendik. Comolli de olumlu referans vermişti. Dolayısıyla yola çıktık. Şimdi burada 4 ayın sonunda neler oldu? Baktığınız zaman keşke 4 ay önce bu adamı atsaydık, teşekkür edip el sıkışsaydık bugün de bunları konuşmuyor olurduk noktasına geldik. Ama biz ne yapmaya çalıştıysak, bilhassa başında değil ama 1-2 ay sonra, bir dirençle karşılaştığımızı, değişime çok fazla inanç olmadığını, en küçük bir yeniliğin sanki yepyeni bir icat çıkarılıyormuş gibi karşılandığını, algılandığını, böyle yayıldığını ve eski düzenin daha iyi olduğunu, yeni düzenden bir şey olmayacağını, olamayacağını, sanki eski düzenin devam etmesi gerektiğine ve maalesef bu bazı oyunculara, Samandıra’daki personele de yayıldı, olumsuz etki yaptı. Burada bir rapor okuyacağım ve işin nereden nereye geldiğini göreceğiz. 7-8 kişilik bir ekip bu ekip, geçen seneden kalan ekip. Bir kısmı yıllardır çalışıyor, bir kısmı yeni gelmiş. Şimdi biz 28 Haziran’da başlıyoruz sezona. Yeni teknik ekip eşliğinde başladık. Bir önceki sezon idari menajer yardımcısı görevinde olan Arda Keskin adındaki bir arkadaşımız salon çalışmalarının bir kısmını yapmakla görevlendiriliyor.

İlerleyen haftalarda teknik direktör tarafından çalışmalar yetersiz bulunuyor. Ve kendisinin yerine  başkası oraya konuluyor. Yeni bir görev verilemeyeceği için de görevine son verdik.  Anlaşarak yollarımızı ayırıyoruz. Bu gelişme tabii hepsini değil ekipte birkaç kişiye, bilhassa yollarımızı ayırdığımız 3 kişiye çok olumsuz etki yapıyor. Görüyoruz ki bu arkadaşlara verilen konularda, sorumluluklarda aksaklıklar yaşanmaya başlıyor. 

TURGAY ALTAY "BANA NE, FENERLİLER DÜŞÜNSÜN" DİYOR

İlerleyen günlerde teknik direktörlük yardımcılığına Erwin Koeman getiriliyor. Onun getirilmesiyle birlikte yardımcı antrenör Turgay Altay’ın bazı yetkileri Erwin’e devrediliyor. Bu durum sonrasında bu kişiler yeni teknik ekibe yol gösterme, yardımcı olma konusunda fark edilir bir şekilde çaba göstermemeye başlıyorlar.  Olabilir, isteksizlik olabilir. Neyse arka arkaya olumsuz sonuçlar gelmeye başlıyor. Ve takım içinde sorunları nasıl aşarız, ne tür çözüm yolları buluruz, görüşmeleri yapılıyor. Bunlardan yardımcı antrenör Turgay Altay’ın, “Bana ne”, aynen bu kelimelerle… “Benim sorunum mu? Fenerliler düşünsün” diye beyanları oluyor. Ve bunu aleni bir şekilde yapıyor. Bir kaç kez tesiste, farklı ortamlarda tekrarlanıyor.  Nasıl çözeriz bu gidişatı, nasıl daha iyi oluruz? diye konuşulurken, “Bana ne” diyor. “Fenerliler düşünsün”  Olabilir, anlık tepki olabilir ama bu bir kaç kez söyleniyor. 

ANTRENMANLAR SAKATLIK RİSKİNİ ARTIRMIŞ

Bu süreçte yardımcı antrenör olarak verilen görev dışında gerek saha antrenmanları gerek takım içerisinde sorumluluk almamaya çaba gösteriyor ekip. Özellikle saha antrenman sırasında, umursamaz tavırlar. Neyse tüm bu olaylar süresince oyuncular, yapılan antrenman yüklemeleri sonucu; burası çok çok önemli; bu yüklemeler sonucu maça yorgun çıktıklarını söylüyorlar. Yani oyuncular diyor ki; antrenmanlardan sonra, “Biz maça yorgun çıkıyoruz”. Bunu da performans antrenörü Alper Aşçı‘ya iletiyorlar. Ancak kendisi bunu teknik direktörün istediğini, onun talebi olduğunu ifade ediyor ve oyuncularla teknik kadro arasında bir sıkıntı yaşanmaya başlıyor. Halbuki incelendiği zaman oyuncuların bu serzenişinin teknik direktöre iletilmediği ortaya çıkıyor. Ondan sonra Kayserispor maçı sonrası, 2 gün sonra yoğun bir antrenman gerçekleştiriliyor.  Ertesi gün dayanıklılık testi yapılıyor. Testin hemen arkasından 90 dakikalık bir çalışma daha gerçekleştiriliyor. Program böyle.  Ve oyuncular bu çalışma düzenine tepki gösteriyorlar. Durumu teknik direktöre iletiyorlar.  Etraflıca yapılan inceleme sonucunda uygulanan dayanıklılık testinin zamanlamasının ve sonrasında yapılan çalışmaların tamamen yanlış olduğu ortaya çıkıyor. Hatta ve hatta bu yaklaşımın, bu metodolojinin çok ağır sakatlıklara sebebiyet verebileceği tespit ediliyor. Buraya kadar böyle.

Gelişen bu olay sonrasında Konyaspor maçına geliyoruz. Maç öncesinde teknik direktör tarafından performans antrenörü olarak görev yapan Alper Aşçı’nın istenen antrenman planlarını ve çalışmaları gerçekleştirme konusunda göstermiş olduğu eksiklikler sebebiyle görev tanımı değiştiriliyor. Yapması gerek konudaki performansı, tutumu, yaklaşımı olumsuz olarak değerlendiriliyor, hocanın değerlendirmesidir ve sorumluluk alanı değiştiriliyor, görevine son verilmiyor. Ve antrenman planlarına da hiçbir şekilde karışmaması ifade ediliyor. 

Zaten ne oluyorsa bundan sonra oluyor. Ekip olarak bu görevlerin verildiği kişilerin, sporcuların enerjisini, verimliliğini ve motivasyonunu düşürücü davranışları artarak, aleni bir şekilde ortaya çıkmaya başlıyor. Süreç ilerledikçe görevlerde aksaklıklar oluşuyor. Ve bize göre bu mevcut işleyişin başarısız olması için de çaba gösteriyorlar. 

"HOCANIN CENAZESİNİ HALIYA SARACAĞIZ" LAFLARI EDİLİYOR

Gelelim Beşiktaş maçına. Beşiktaş maçı öncesi gerek tesis içerisinde çalışanları, gerek teknik ekipteki çalışanları gerek futbolculara yönelik takım antrenmanlarından yönetim tarzına kadar pek çok konuda eleştirel ifadeler kullanarak takımın tüm bileşenlerini maç öncesinde olumsuz etkilemek amacıyla acayip çaba sarf edildi. Bu çok aleni, gizli değil.  Gel senle konuşuyum değil, açık açık. Hatta bunu maç gününe taşıyorlar. O gün maçta bir prim açıklanıyor. Primin dağıtılış şeklinin, miktarının yetersiz olduğu, mevcut idari yönetimin yetersiz olduğu; hiçbir konuda tecrübesi olmadığı ifade edilerek; aleni şekilde konuşmaya başlıyorlar. Olabilir. Bu da onların görüşü olabilir. Katılmıyor, olabilirler. Ama çekersin, kime rapor ediyorsan anlatırsın. Bunu böyle inançlı şekilde yaymaya çalışmazsın. 

Neyse sonra maça gidiyorlar. Buralar, enteresan. Soyunma odasına geliyorlar ve o gün soyunma odasında yerde daha evvel orada olmayan rulolu bir halı var.  Bir antrenör birine soruyor, ‘Bu halı niye burada’ diyor. Bu arkadaşlardan biri halıyı göstererek; ‘Bugün Beşiktaş bizi yenecek. Hocanın cenazesini halıya saracağız’ diyor. Aynen bu kelimelerle. ‘Bugün Beşiktaş bizi yenecek. Hocanın cenazesini halıya saracağız’ diyor. Ve dalga geçiyorlar. Bu olumsuz ifadeleri de oyuncuların içerisinde seslendirerek, ‘Bu takımı yenemeyiz. Kalitemiz yok. Bu hoca bu işi bilmiyor’ gibi yorumlarda bulunup yapıyorlar. Stada geliyorlar, maç başlayacak böyle söylemler içerisinde motivasyonu düşürmek için çaba harcıyorlar. Maç berabere bitiyor. İstedikleri olmuyor. Maç bitince bu sonucun hiçbir işe yaramadığını, ne prim aldıklarını, ne de hocanın gönderilme durumu olmayacağını söyleyerek;  yaşadıkları hayal kırıklığını açık açık ifade ediyorlar. Bu tutum ve davranışlar tüm maçlar sürecinde giderek artıyor. Ve teknik direktörden Samandıra’daki tüm personele kadar herkesi olumsuz etkiliyor. 

"FENERLİLER YÜZÜNÜZ GÜLÜYOR, MAÇI KAZANDINIZ YA" DİYOR

Geliyoruz, Spartak Trnva maçına. Kamp yapılan otelde özelikle bazı oyuncular üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaya çalışıyorlar. Ve teknik ekipteki kişilere de mobing sınırına kadar safınızı belli edin diyecek şekilde; yani yemek masasında oturup safınızı belli edin diyorlar. O tarafta mısın, bu tarafta mısın diye söylemlerde bulunuyorlar. Bunu söyleyecek kadar kendilerinde cürret görüyorlar, ileriye gidiyorlar. Ve maç öncesi yardımcı antrenör Turgay Altay oyunculara diyor ki; “Yönetimden bilgi aldım. Hocaya görevden alındığı tebliğ edilmiş. Bırakacağı tarihte söylenmiş”. Bir halı vardı ya Beşiktaş maçında, bu halı bu sefer stada geldiklerinde yere serilmiş. Yine görüyorlar halıyı. Diyor ki “Bu sefer cenazeyi kesin kaldırıyoruz”. Biz yenileceğiz, kötü bir sonuç çıkacak. Allah korusun ve hocanın orada görevine son verilecek. Onlarda cenazeyi kaldıracak. Tabii maç kazanılıyor, iş yine istedikleri gibi bitmiyor. Ertesi gün Samandıra’ya geldiklerinde “Fenerliler yüzünüz gülüyor. Maçı kazandınız ya”. Aynen bu ifadelerde bulunuyorlar.

Şimdi bunu böyle biraz bire bir anlattım. Fenerbahçe’de tabii, Fenerbahçe’yi seven, Fenerbahçe’ye sadık, aidiyet duygusu yüksek, ne değişim olursa olsun sadece Fenerbahçe’nin başarısını isteyen çalışanlarımız da var. Onların sayısı daha da fazla. Tabii bunlar zaman içinde ortaya çıkıyor.

İDMAN GÖRÜNTÜLERİ, MAÇ RAPOR VE İSTATİSTİKLERİ DIŞARIYA SIZDIRILMIŞ

Şimdi bu iş buraya kadar. Gelelim işin devamına. Biz bu hocalarla yolumuza devam edemeyeceğimiz  kararını veriyoruz. Fakat aynı zamanda bir şüphemiz var. İçeriden dışarıya bilgi sızmasıyla ilgili şüphemiz var. Bu hocaların işlerine bilhassa cuma mesai saati sonrası son veriyoruz ki, eşyalarını toplamasınlar. Hatta Samandıra’ya girmelerini yasaklıyoruz. Niye yasaklıyoruz? Vefasızlıkmış, öyleymiş, böyleymiş. Pazar günü de söyledim, En büyük vefa Fenerbahçe’ye. Biz bunu bilerek yaptık.  Hazırlıksız yakalansınlar diye. İyi ki de yapmışız. Çünkü ondan sonra kötü şeyler oldu. Hala kabullenmekte sıkıntı yaşıyorum. Bu anlatacaklarımı niçin yaptıklarını bilmiyorum.  Bilemiyorum. Fakat yaptılar. Şimdi bu arkadaşların bilgisayarında, bilhassa birinin bilgisayarında görüyoruz ki 28 Haziran’dan itibaren, yani sezon açılışından itibaren; idman programları, idman performans verileri; idmanlarla ilgili tüm görüntüler video dahil; tüm maç istatistikleri ve raporlarını dışarıya sızdırıyorlar. Yani kulübün kendi sisteminden, fenerbahce. org mail adresinden kendi gmail adresine yolluyor. Oradan da bir üçüncü kişiye dışarıya sızdırıyor. Bu bilgiler, görüntüler zaten kulübün mülkiyeti.  Şimdi bir taraftan değişime inanmıyorlar diyoruz;  zaman içinde köstek olmaya başlıyorlar diyoruz, sonra aleni bir şekilde bu işi söyleme çeviriyorlar. Ondan sonra da yollarımızı ayırmayı planlayıp tesislerde bilgisayarlarını incelediğimiz zaman ise bu bilgilerin dışarıya sızdırıldığını görüyoruz. Ne amaçla, niye bilemiyorum. Sizin özel bilginiz dışarıya sızdığı zaman bir sürü yere gidebilir. 

Sonra daha ironik bir durum ortaya çıkıyor. Samandıra’daki bilgisayar sistemi; hard disklerde tüm veriler toplanıyor. Teknik kadro, hoca, ilgili kişiler oradan o bilgileri alıyorlar. O bilgiler kulübün bilgisayarları içinde. İronik durum şu. Geçen senenin bütün idman verileri performans dataları silinmiş. Niye bu silindi dediğimiz zaman, “Yeterli hafıza yoktu” deniliyor. Şimdi hafıza bu devirde 600-700 dolar. Çağırıyorsun bilişimden ilgili yöneticini, diyorsun ki bize daha fazla hafıza lazım. Hafıza yükleniyor. Bu kadar basit. 

Niye bunlar bu kadar önemli. Bugün atıyorum bir oyuncumuzun geçen sezon eylül ayı ortasında ekim başında veya ilk milli arada idman performansları nasıldı? Hangi metodoloji ile hangi reaksiyonları gösterdi? Bunlar yok.  Karşılaştırma imkanımız yok. Niye silindi diye sorduğumuzda da yeterli hafıza olmadığı söylenerek ifade ediliyor. Söylemek istediğim bir taraftan mevcut bilgiler dışarıya sızdırılıyor bir taraftan geçen senenin mevcut bilgileri siliniyor. Bütün bunları üst üste koyduğumuz zaman belki de geç kaldık. Eylemler ve aleni söylemler var.  Yeni hocayı beğenmiyor olabilirsiniz. Zayıf bulabilirsiniz. Çalışma sistemine katılmayabilirsin. Yetersiz bulabillirsiniz ama siz oradan ekmek yiyorsanız sadakatiniz aidiyetiniz orayadır. Ve elinizden gelen her şeyi oranın başarılı olması için yaparsınız. Burada bu söz konusu değil.    

SANAYİDE BUNA ENDÜSTRİYEL CASUSLUK DENİR

O yüzden herhalde bu arkadaşlarla sıkıntılı bir süreç yaşayacağız. İnanmazsın orada kalır inanmazlığın ama elinden geleni yaparsın. Bırak elinden gelen yapmayı. Hem elinden geleni yapmıyor hem iyi olmaması için ekstra efor sarf ediyor. Biz sanayiden gelen insanlarız sanayide böyle bir şey olsa endüstriyel casusluk denir buna. Hiçbir şekilde kabul edilemez bir durum. Her zaman her şeyi aynı anda söylemiyorum. Bekliyorum, bakalım çıkıp ne diyecekler. Bunun devamı da var. O yüzden şimdilik bunu burada noktalayalım. Fenerbahçe taraftarına sesleniyorum siz tribünde işler kötü giderken bağırıp çağırırken bizlerin nelerle uğraştığını, nasıl bir mücadele verdiğini unutmayın. Siz bize inanmazsanız, sizin inancınız kaybolursa biz muvaffak olamayız. O yüzden bu dediklerimi lütfen etraflıca tartın değerlendirin, bizim iyi niyetimizden de şüphe etmeyin. İşler yoluna girecektir, belki beklediğimizden daha fazla zaman alıyor. Futbol takımımız sahada mücadele ediyor. Ben bunu futbolcularımıza da söyledim. Biz saha dışında da pek çok yerde mücadele ediyoruz. O yüzden her daim desteğinize ihtiyacımız var. Bu desteği bizden esirgemeyin. Yeniden yapılanma dedik. Sadece futbol konusunda değil pek çok konuda yeniden yapılanma var. Mesela çok ihtiyacımız olan, iyi planlamış bir kaynak yaratma kampanyasında sırf şu sonuçlardan dolayı düğmeye basmıyoruz. İnşallah onlarla ilgili de bilgi vereceğim. Fenerium ilk 3 ayında yüzde yüz artış yaptı. Belki bu sonuçlardan dolayı patlama dediğimiz performansında gerileme olacak. Lütfen büyük resmi görün. Neler yaşandığını daha iyi anlayın. Kızdığınız olaylar var; evet haklısınız ama iki maçta top kaleye girse bambaşka bir şey olacak. Lütfen kısa vadeli kızgınlığınızı uzun vadeli hedefleri  heba etme adına uzun vadeli planlara ciddi anlamda zarar verme adına göstermeyin. Arkamızda olun, bize inanmaya devam edin. Biz buraya sistem değiştirmeye geldik, sadece Fenerbahçe’de değil genel olarak Türkiye’deki futbol düzeniyle ilgili de yapmak istediklerimiz var.

MÜJDAT YETKİNER'İN KÜFÜR ETTİĞİNE PEK ÇOK KİŞİ ŞAHİT OLMUŞ

Bir konuya daha girmek istiyorum. Müjdat Yetkiner konusu. Geçenlerde televizyona bağlanmış. Ben sonradan izledim. Twitter’da öyle şeyler yazılmış ki onun adına üzüldüm. Olay 4-5 Haziran’da yaşanıyor. 4 ay sonra ne hikmetse bu konu gündeme geliyor. Bunun satır arasını okursanız çok farklı teoriler de çıkartırım ama çıkartmayacağım. Diyor ki ben küfür etmedim. Bunu, Volkan kararının sonrasında konuşması sanki biz kıyım makinesiyiz, sanki Fenerbahçe’ye çok uzun süre hizmet etmiş Müjdat Yetkiner’in haklarını yiyormuşuz gibi. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki yalan söyleyene inanılıyor, doğru söyleyen de bunu ispatlamak zorunda kalıyor. Biz böyle bir ülkede yaşıyoruz. 4 Haziran… Seçimler bitmiş sonuçlar belli. Müjdat hoca da çok açık ve mert bir insandır. Söylüyor ben Aziz Yıldırımcıydım diyor. Olabilir. Açık açık da çalıştı, pozisyon aldı. Problem yok. Hepimiz Kongre üyesiyiz, Fenerbahçe’nin iyiliği için oyumuzu kullanıyoruz. Fakat daha Pazar günü galiba 28’inci sandıkta çalışan bir erkek ve bir bayan görevliye saldırma arefesine geliyor ve çok ağır küfürler ediyor. Sonra ertesi gün 4 Haziran’da Dereağzı’nda bana ve bana oy vermiş Kongre üyelerine hakaretler ve çok ağır küfürler savuruyor. Pek çok kişinin arasında küfürler savuruyor. Burada veliler de var altyapıda oynayan 10-12 yaş arası çocuklar da var. Ben orda mıydım, değildim. Bu bize raporlanıyor. Hatta velilerden 2 tanesi tutanak tutuyor. Yollarımızı orada hiç düşünmeden ayırdık. Herhalde scouting performansına baksak da yollarımızı ayıracaktık. Şimdi ben bu işi kişiselleştirsem, Müjdat hocanın Fenerbahçe’ye hizmetlerine saygı duymasam, çok rahat şekilde üyeliğini iptale kadar götürebilirim. Hiç kişiselleştirmedim. Bir gün önce ağır bir yenilgi almışlar, kızgınlık olabilir. Ben pedagojik açıdan yaklaştım. Bir hocanın, veliler ve altyapı oyuncuları önünde böyle konuşamayacağını düşündüm.

ATIF VE DİRAR DİSİPLİNSİZLİK VE TAKIMIN AHENGİNİ BOZMAKTAN KADRO DIŞI KALDI

Gelelim oyunculara. Atıf ve Dirar’ı genellemek gerekirse onlar, ciddiyetsizlik, disiplinsizlik, vurdum duymaz tavırlar, ekip takım ruhundan uzak görüntü ve sportif performans açısından yetersizlik oldugu için kadro dışı bırakılmıştır. Sonuçlar iyi gitmediği için ben istemediğim derecede hem Samandıra hem de soyunma odasındayım. Gözlemlediğim kadarıyla en mutsuz günlerimizde bile bu iki oyuncu şen şakrak, gamsız mı dersin, umursamız mı dersin en azından benim aşılamak istediğim, beklediğim, arzuladığım bir ruhu yansıtmayan bir davranış içerisindeydi. Şunu söylemek istiyorum. Bütün meslek kategorilerinde futbolcu olan insanların harcadığı mesai ve aldığı maaşlara baktığınız zaman, hele harcanan mesaiye baktığınız zaman en üst kısma geliyorlar. Siz ekmeğinizi yediğiniz bir kulüpte işler böyle kötü giderken nasıl bu kadar rahat, vurdumduymaz olabilirsiniz. Dirar’ın milli takımdan geç dönmesi, takım toplantısına katılmaması, verdiği mazeretin geçerli olmaması gibi durumları vardı. Göztepe maçında oynatıldı, performansı kötüydü. Bir sonraki maçta kadroya alınmadı, buna kızıp hocaya “Artık ben de tatildeyim, paramı verirsiniz” yaklaşımında olması. Atıf’a gelelim. Atıf’ın Kayseri maçından sonra yaptığı bir konuşma var basına yansıyan. Demin dedim ya biz hemen açıklama yapmadık kim nereye ne sızdırıyor. Genelde bir konu hakkında bir tarafın lehine haber yapılıyorsa genelde sızdıranlar da o taraf oluyor. Konuştuk dertleştik soyunma odasında, niye bu haldesiniz, neden bu kadar rezil top oynuyoruz. Konuşanlardan biri de Atıf’tı. Ben çok sesliliğe inanan bir insamım. Atıf konuştu diye onu cezalandıracak bir insan değilim. Atıf görüşlerini belirtti. Atıf, “Takım olamadık, bu takım zayıf, geçen sene de zayıftı ama bu sene daha zayıf” gibi ifadeler kullandı. Olabilir. Saygıyla karşılıyorum. Ben sana bir konu hakkında görüşünü bildirmeni söyleyeceğim sonra sen söyleyince ben görüşlerini beğenmedim diye seni zorunlu izne çıkaracağım. Bu benim tarzım da değil, fıtratımda da yok. Dolayısıyla basında çıkanlar tamamen saçma sapan iddialar.

Buradaki olay bu iki oyuncunun takımın ahengini bozması veya takım olmasına katkı sağlamaması. Nabil Dirar kadroya giremeyince bu konu Atıf için memnuniyetsizlik sebebi oldu. Atıf, Dirar’ın oynaması için lobi yaptı. Arkadaşlarına, hocasına söyledi. Açık açık yaptı bunları. Ben açık insanı severim. Bu olabilir. Ama bu olmadığı zaman senin işini yine de en iyi şekilde yapman lazım. Arkadaşın oynamıyor diye negatif enerji yayma ya da bir vurdumduymazlık, gamsızlık olmaz. Bu iki oyuncunun kadro dışı bırakılmaları sebebi tamamen hocanın, sportif direktörün ve bizim yaptığımız tespitler, takım ruhunun ahengini bozma, disiplinsizlik, sportif nedenler ve bana sorarsanız Fenerbahçe ağırlığından uzak davranışlar. Ama sonuçta kontratları devam eden oyunculardır. Fenerbahçe takımının parçaları olmasa da Fenerbahçe kulübünün parçalarıdır.

VOLKAN'A KIZSAM DA SEVDİĞİM BİRİ

Volkan konusunu biraz ayrı tutmak istedim. Pazar günü bir açıklama yapmıştım. Bu dünyanın her yerinde olan bir olay. Nedir bu olay? Kulüplerine uzun yıllar hizmet vermiş, orada kendisini yerlisi gibi gören, aidiyet duygusunu başkalarına göre daha yüksek yaşayan, kendisini daha fazla sahiplenen olarak gören ve değişiklik olduğu zaman değişime karşı bir nebze pozisyon alan, tavır alan dünyada pek çok yıldız oyuncu vardır. Bu, dünyada çok olan bir şey. Şimdi bunun da başına gelelim. Ben Pazar günü ne demiştim? ‘Fenerbahçe için Volkan, Ali Koç için Volkan.’ Fenerbahçe için Volkan tartışmasız aidiyet duygusu çok yüksek hatta zaman zaman kendisine de takıma da zarar verecek derecede yüksek. 495 maça çıkmış, 16. Senesinde. Bunun büyük bir bölümünü kaptan olarak geçirmiş. Belki Fenerbahçe’yi çok sevdiği için bazen haklı ama çoğu zaman haksız yere deplasmanlarda, başka yerlerde hakaretler yemiş hatta milli maçta kendisini çıldırtacak derecede hakaretlere uğramış, Fenerbahçe için hiçbir şekilde tartışılmayacak bir oyuncu. Bir de Ali Koç açısından Volkan Demirel var. Ben Volkan’ı tanıdığımda 19 ya da 20 yaşındaydı. Fenerbahçe’ye ilk geldiği zamanda tanıdım. Volkan, kişilik olarak zaman zaman kızsam da sevdiğim biri. Lider karakterli. Çok iyi bir baba, çok iyi bir eş. Çok güzel bir ailesi var. Ben o ailenin oluşmasında nikah şahitliği yaptım. Dolayısıyla o tarafı da benim için özel. Pazar günü de ifade ettiğim gibi ilk ve tek evine gittiğim futbolcu. Çocuklarımın gönlünde çok farklı yeri var. Zaten onlar bu haberi duyunca çok şaşırdılar. Her anlamda baktığım zaman zor bir karardı. Üstüne basarak söylüyorum; ne Damien Comolli ne de Phillip Cocu benim inanmadığım bir kararı bu konuda bana aldırtamaz. Öyle bir durum da olmadı. Zaten benim kendi gözümle şahit olduğum, yaşadığım unsurlardan dolayı bu karar alındı. Cocu’yu eleştirdiler, yerden yere vurdular. Takım böyleyken de eleştirilirsin. O bitti ama, modası ciddi anlamda geçti. Damien’e vuruyorlar, Onur yeni başladı. Bütün bunlarla, aslında bana vurmaya zemin hazırlanıyor. Gelelim sezon başına. Hatta 2 sezon geriye gidelim. Son 2 sezon belki de Volkan’ın tarihindeki en kötü 2 sezonudur. Geçen sene Kameni de vardı kalede. İstatistik firmasıyla çalıştığımız zaman pek çok nedenden dolayı geçen sene şampiyonluğu kaybettiğimiz çıktı ama bir neden de kaleci performansı çıktı. Sezon iyi geçmedi ama buna rağmen belki duygusal belki romantik davrandım bilmiyorum ama kötü performansına rağmen, yaşına rağmen ben Volkan’a ihtiyacımız olduğuna inanarak ve bu değişim sürecinin en büyük bayraktarlığını, önderliğini yapacağına, toparlayıcı bir rol oynayacağına inandığım için pek çok aksi görüşe rağmen kontratının uzatılmasını istedim. Volkan’ın hayali var, Fenerbahçe’de 40 yaşına kadar oynamak istiyor. Onun için fedakarlık yapmaya da hazır. Ben Volkan’ın kaptanlığına, liderliğine ihtiyacımız olduğunu düşündüğüm için… Hatta 1. kaleci bile olmayabilirsin diye kendisine de söyledim. Ama sen Fenerbahçe’de lidersin, kaptansın, olmalısın. Sadece şu an değil, aktif futbol hayatında değil bundan sonra Fenerbahçe’ye çok iyi bir eğitimden geçerek hizmet etmen lazım. Hayatın Fenerbahçe olmalı. Konuştuk bunları. Dolayısıyla uzattık. Hatırlayın o günleri. Uzattığımız zaman çok tenkit edenler de olmuştu. Saçma sapan argümanlar. Sanki o gün kadro dışı bırakacağımızı biliyordum da uzatayım da kadro dışı bırakırız… Bu bize nasıl hizmet edebilir. Böyle bir şeyin Fenerbahçe Spor Kulübü’ne nasıl faydası olur. Neresinden bakarsanız bakın çarpık bir zihniyet. Olması söz konusu değil. Gerçekçi değil.

Neyse, uzattık. Sonra kaleci konusunda istenmesine rağmen hamle yapmadık, yapamadık. Yabancı konusunda FFP, rakamlar da ortada. Zaten bir tek Fernandao’yu satmıştık. Hocamız da, Sportif Direktör Comolli de Volkan’ı tanıdıkça, gördükçe büyük bir katkı sağlayacağına, çaba sarf edeceğine inandılar. Dolayısıyla birinci kaleci yaptık. İlk 6 resmi maçımızda -Benfica maçları da dahil buna- birinci kaleciydi. Fakat iyi başlamadı. Benfica maçları ve ondan sonraki 2 maçta işler iyi gitmedi. Takımımız nispeten iyi futbol oynamasına rağmen o başlangıçtan sonra karar verdik ki bir kaleci daha lazım. Her zaman bir kaleci alma arzusu, talebi vardı ama bazen her istediğini yapamıyorsun. Öyle mi böyle mi karar vereceksin. Elinizdeki parayı ve imkanları nereye kullanabileceğini önceliklendireceksin. Dolayısıyla işler iyi gitmedi. İyi gitmeyince bir kaleci transferi daha yaptık. Harun’u transfer ettik. Şimdi bence Volkan’daki durum, demin de ifade ettiğim gibi pek çok büyük kulüpte büyük oyuncularla, yıldızlarla yaşanan durum. Volkan çok iyi bir Fenerbahçeli’dir. Hiçbir zaman Fenerbahçe’ye bilinçli olarak zarar vermek istemez. Bence bilinçaltı olarak da yeni ekip, yeni kadro, kendisinin yakın olduğu futbol personelinin futbol takımının operasyonundan ayrılmasından sonra ister istemez etkilendiğini düşünüyorum. Yakın olduğu, ailece görüştüğü insanlardan ayrılması, belki kaleye başka birinin düşünülmesi… Volkan Fenerbahçe için ölüp biten biri. Sonuçların kötü gitmesi de bunların üstüne katkı yapmıştır. Yeni bir düzen belki insani bir rahatsızlık yaratmış olabilir. Hocalar için de dedim. Olabilir. Bu anlaşılmaz bir durum değil ama kulübünüz için elinizden gelen en iyiyi yapmak zorundasınız. Bu kadar basit. Tabiri caizse çok uzun yıllar oynayan, kaptanlık yapmış, bu kadar taraftarıyla ve kulübüyle bütünleşmiş bir oyuncu fazla sahiplenmeden de hatalar yapabilir. Dolayısıyla bunları yaşadık. Kayserispor maçından sonra o da soyunma odasında konuşma yaptı; “Takım olamadık, gruplaşmalar var, o lisanı konuşanlar öyle, bu lisanı konuşanlar böyle” dedi. Ben açık ve net bir şekilde içi dışı bir insanı seven biriyim. Volkan’da öyle ifadelerini söyledi. Biz Volkan’ın sözleşmesini uzatırken isteğimiz ana vazifelerden biri; takım olunmasına, kaynaşmaya, ekip ruhuna katkı yapması, yeni gelenlere Fenerbahçeliliği anlatması ve bunun bayraktarlığını yapmasıydı. Bu istediğimiz şekilde olmadı. Tersini yaptı demiyorum ama beklentimizi yapmadı. Sonra kendisi de Kayserispor maçından sonra soyunma odasında takım olamadık falan dedi de, Sen ne yaptın takım olmak için? Takımı bir araya getirdin mi? Kaynaştırdın mı? Yemeğe çıkardın mı? Sportif Direktör’e bir şey söyledin mi? ‘”Söylemedim, rahatsız etmek istemedim” dedi. Her yerde düşündüğünü söylüyorsun ama Sportif Direktör’e bunları söylemiyorsun. 

Bu sene Samandıra’da farklı bir düzen var. Sabah geliyorlar, idman yapıyorlar, dinlenme, öğle yemeği, öğleden sonra bir daha idman ve ayrılıyorlar. Aradaki o dönemde de en önemli olan şey oyuncuların kaynaşmaları. Sonra bir öğrendik ki oyuncuların her biri odalarında. Aradaki 3-4 saati odalarında geçiriyorlar. Burada kaptanların çıkıp kaynaşmayı sağlamak için liderlik yapmaları gerekiyor. Anladığım kadarıyla eskiden sabah idmanı yapıp herkes evine gidiyordu. Tüm futbolcular için söylüyorum, fazla zaman harcamak işlerine gelmemiş olabilir, hoşlarına gitmemiş olabilir. Ama dünyada çok yaşanan bir şey değişimle eski oyuncuların bir pozisyon alması. Sonra somut olarak iki olay yaşadık. Volkan’ın üzgünlüğü, sonuçlar da iyi gitmedikçe kızgınlığı arttı. Tabii oyun sistemiyle ilgili görüşlerini iletti, oyuncularla ilgili görüşlerini iletti, o oynamalı, bu oynamamalı gibi. Bunlar bir kaptanın yapması gereken şeyler. Ama o düşüncüler ve duygular istediğin şekilde gerçekleşmiyorsa da küstüm ben oynamıyorum olmamalı. Yine doğru bildiğini yapmalısın. Somut olarak iki olay yaşandı, benim için bardağı taşıran son damla oldu.

VOLKAN KABUL EDEMEYECEĞİM TARTIŞMALARA GİRDİ

O da Fenerbahçe Dergisi’ndeki yazının çıkacağı gün, daha yayınlanmamış, son rötuşları atıyoruz. Sabah Samandıra’dan bir haber geldi ki, Volkan Demirel, Teknik Direktör Yardımcısı Erwin’in üzerine yürümüş. Bu enteresan. Çünkü bir gün evvel haber geldi ki; “Ya ben biriyle kavga edeceğim, moralim bozuk, canım sıkkın” diyormuş. Tabiri caizse, tam da bir volkan patlamasını Volkan o gün yaşıyor. Biz de Samandıra’ya gittik ne oluyor diye. Sorduğumuz zaman “Erwin sen bana niye öyle bakıyorsun? Ters bakıyorsun” diye olmuş. Sonra el sıkışmışlar ama… Biz gittik, gittiğimiz zaman bazı futbolcularla münferit, daha eski ve uzun süre kulüpte futbol oynayan 6 Türk futbolcumuzu bir araya getirdik ve 3 tane yöneticiyle konuşma yaptık, ne oluyor, ne bitiyor diye. Anlatmaya çalıştık, biz ne yapıyoruz, niye onların başarılı olması lazım filan. Dertleşiyoruz, sohbet ediyoruz, orada Volkan benim kabul edemeyeceğim şekilde bir tartışmalara girdi. İlk önce bana bir nebze saygısızlık yaptı, ondan sonra başkanvekilimize ciddi saygısızlık yaptı ve gördüm ki orada bir tek kendi dinlensin isteniyor ve konuşturmuyor bile bizi. Yani cümleyi bile bitiremiyorsun. O işi uzattı, kes dedik uzattı. Sesini yükseltti. Daha fazla detaylara girmeyeceğim. Sonra ben kendisiyle tekrar birebir görüştüm. Başkanına, başkanvekiline böyle bir ortamda ses yükseltme, saygısızlık yapma cüretini gösterebilen kıdemli bir futbolcunun, diğer futbolcular, personel ve Samandıra üstünde bizler yokken nasıl bir etkisi olabilir? Neler yapabilir? Bunları kafamda istişare ettim. Sonra sabahki teknik direktör yardımcısının üstüne yürüme olayına döndüm ve gördüm ki burada Volkan’ın bir uyanması lazım. Kendisiyle de aynı gün birebir tekrar konuştum. Sakin ortamda dertleştik ve dedim ki yaptığın kabul edilemez. Nasıl bir özür dileyeceksin, nasıl bu işten kendini affettireceksin bilmiyorum, onu da yapmadı, olabilir. Dolayısıyla buradaki olay disiplinsizlik, Yönetim Kurulu seviyesinde saygısızlık, bunları gidermek için hiçbir şey yapmama, takım içinde  beklediğimiz liderlik, öncülük rolünü yerine getirmeme, hatta bir nebze mutsuz olma, mutsuzluğunu da açık açık belli etme. Böyle bir kararı ben şahsen çok düşündüm taşındım. 2 gün düşündüm. Şunu bilmenizi istiyorum, ben bu kararı alırken, hani şahsıma, gönlüme dokunan bir karar. Fenerbahçelilik olarak da şunu bilin UEFA’da bizim ikinci kalecimiz Volkan, 3. Kalecimiz Erten. Yani Berke yazılı değil listede FFP’den dolayı. Yani Allah korusun Harun’a bir şey olursa, bundan sonra Erten kaleye geçecek. Ben bu riski alarak bu kararı verdim. Öyle tarttım, böyle tarttım, hangisinin takıma daha faydalı olacağını düşündüm. Yani transfer döneminde uzatırken duygusaldık, romantiktik bu konuda belki. Ama yine söylüyorum, tekrar dönsek, yine de uzatırdım. 

DİSİPLİN ÇİZGİSİNİ AŞAN CEZASINI ÇEKER

Şimdi gelelim bu güne. Dünkü davranışları Volkan’ın bugün içinde bulunduğumuz durumu belirledi. Bugünden sonraki davranışları da yarın ne olacağını belirleyecek. Bu kadar basit. İşi aldılar şuraya, buraya çektiler, vefasızlık dediler. İşte bir Alex yaşadık bir de bu dediler. Arkadaşlar durun biraz. Bir kere kimse Fenerbahçe’nin üstünde değil. Daha önce de kadro dışılar oldu. Dün de oldu, bugün de oldu, daha sonra da olacaktır. Bir futbolcunun kadro dışı bırakılması, sözleşmesinin feshedildiği anlamına gelmez. Bunun Pazar günü de ip uçlarını verdiğimi düşünüyorum. Bir oyuncu çok iyi bir oyuncudur, 15 yıldır oradadır, çok iyi bir Fenerbahçelidir diye de başka oyuncudan farklı bir muamele görmesi bir yere kadardır. Saygı, disiplin çizgisini aştıysan, o zaman yaptığın hatanın da cezasını çekmeye hazır olman lazım. Mukaveleli oyuncumuzdur. Benim arzum, bundan sonra doğru hareketleri yapmasıdır. Döner mi? Ne zaman, nasıl döner? Ya da hiç dönmez onun bileceği iş. Ama bu öyle bugünden yarına değişecek bir karar değildir. Onun da oturup etraflıca düşünmesi lazım. Ben vefa konusuna çok önem veren bir insanım. Seçim kampanyası boyunca Alex’in jübilesi konusu hep gündeme geldi. Ben bu jübile işlerini başlatmayı çok istiyorum. Kendisi bunu bilmez ilk başlamak istediğim oyuncu da Volkan Demirel’dir. Jübile geleneği, güzel bir gelenektir. Mesela hafta sonu Mehmet Topal 500. Lig maçına çıktı ama bu Mehmet Topal’ın tüm kariyerindeki 500’üncü maçı. Volkan 5 maç sonra Fenerbahçe’deki 500’üncü maçına çıkacaktı. Çok isterim 500. maçına burada çıkmasını. Ayrılma zamanı geldiğinde, yıllar sonra jübilesi yapılan ilk futbolcu olmasını çok isterim. 3 yıl mukavele istemişti biz 1 yıl verdik. Kalecilikten sonra da bu sektörde devam etmek istiyorsa, eğitimin en iyisini görüp Fenerbahçe’ye yıllarca kaleci antrenörü, belki de bir gün antrenör olarak hizmet etmesini çok ama çok isterim. Ona karşı kişisel bir durumum yok. Ama benim için her şeyden önce Fenerbahçe’dir. Bu konunun Alex’le de hiçbir alakası yok. İnşallah Alex’e de sembolik bir jübile yaparız. Ben küçüklüğümde jübile maçlarıyla büyüdüm. Belli bir yaşa gelen oyuncular jübile yaparken bilet satmak için uğraştık. Sonra paramız olunca bilet aldık. O jübile kültürünü iyi anlayan biriyimdir. Böyle bir hayalim de var ama dediğim gibi inşallah hayaller, hayal kırıklığına dönüşmez. Geçen gün de ifade ettiğim gibi Volkan da bundan sonrası dolmuşa gelmez. Onun bunun haber sızdırmaları veya gazına gelmez. Geçen gün biri dedi ki Volkan meydan okumuş. Ne olmuş dedim. İşte çıksın yönetim söylesin de ne için özür dileyeyim. Dedim ki bunlar gazete haberleri mış’lı muş’lu haberler. İyi okursan, satır aralarını okursan iddia ediliyor deniliyor bu haberlerde. Onun için hepimiz dikkatli olmalıyız. Kimin kime ne laf taşıdığı çok çok önemli.

Bir şey daha ortaya attılar, Aziz Yıldırım’la görüşmüş diye. Ben böyle bir şey bilmiyordum. Doğru mu değil mi de bilmiyorum. Doğru olması da gayet normal. Başkanımız, Volkan’a 15 yıl başkanlık yapmış. Çağırırsa Volkan’ın gitmesinden daha normal bir şey olamaz. Veya bir yerde rastlasa gel bir çay içelim dese bundan daha normal de bir şey olamaz. Doğru mu değil mi bilmiyorum ama doğruysa da gitmemesi yanlış olur. Öyle bir şey de kesinlikle yok. Bizim sorunumuz ne biliyor musun? Biz fazla PR, lobi yapmıyoruz. Gidip Papermoon’da orada burada sözde kanaat önderleri olan gazetecilerle, TV yorumcularıyla yemek yemiyoruz. Bir nebze kendi işlerimizde kapalı kutuyuz. Ne söyleyeceksek çıkıp açık açık söylüyoruz. Arka plandan kulisler yaparak gündem yaratmıyoruz. O yüzden bu tip şeylerle karşılaşıyoruz. Ama bunun Aziz Yıldırım’la filan bir alakası yoktur. Onu da üstüne basarak söylemek istiyorum. İnşallah Volkan tez zamanda aramıza katılır. Çeşitli haberler çıktı, çok da önemli değil. Burada önemli olan Volkan’ın, bu kadar tecrübeli birinin kariyerine katkı sağlaması, kendisine yakışır bir şekilde sonuçlandırması zamanı geldiğinde. Ama tüm bu olumlu duygularıma rağmen her şeyin de bir yöntemi, yolu yordamı var. Ona göre de hareket etmesidir. 

Hocanın tartışılması gayet normal. Ben düşünmüyor muyum gece yatarken, bir taraftar olarak üzüntünün ötesinde, bu sorumluluğun hepsini üstünde taşıyan bireylerden biri olarak veya çocukları okula gittiği zaman arkadaşları tarafından sıkıntıya uğratılacak bir baba olarak düşünmüyor muyum bunları. Tabii ki düşünüyorum. Etraflıca düşünüyorum arkadaşlarımla konuşuyor, istişare ediyorum. Öyle, böyle düşünenler de var. Sadece Yönetim Kurulu değil onun dışında gelen maillere de bakıyorum.  Evet çok güzel başladık. Cocu’nun hazırlık maçlarında oynadığı futbol, 1-2 maç dışında henüz lige yansımamış. İyiye gittiğimizi, takım olmaya başladığımızı, savaşmaya başladığımızı düşünüyorum. Ama benim için en kolay şey, herkesin istediğini yapmak olmaz mı? Herkes değil çoğunluğun diyeyim. Demin bahsettiğim gibi Ersun Hoca’yı alayım getireyim. Alın işte siz istediniz. Ama kulüp böyle yönetilmez. İnsanlar istedi diye ben Ersun hocayı getirmemeyi düşünmüyorum.  Uzun vadeli bir proje için yola çıktım.  Ersun Hoca ile uzun vadeli bir proje yapacağımıza inanmadığım için. Ersun Hoca’nın bize yaşattığı şampiyonluk, en keyif aldığımız şampiyonluktu. Onun döneminden beri rahat maçlar seyretmiyoruz. 

EN KOLAYI HOCA DEĞİŞİKLİĞİYLE İNSANLARIN GAZINI ALMAK

Orada bir sürü şartlar ve değişkenler vardı. Nisan ayında şampiyon olduk. Güzel futbol oynattı ama diğer kulüplerde, diğer sezonlara baktığımız zaman bir sürü başka değişkenler, zamanı geldiğinde bunu da konuşuruz. Uygun olmadığını düşünüyorum hocamız açısından. Bir de zamanlama açısından uygun olmadığını düşünüyorum şu an hoca değişikliğine gitmenin. Evet, en kolayı, hoca değişikliğine gidip, insanların gazını almak, tatmin etmek. Ama biz değişim için yola çıktık. Bu değişime hala inanıyorum. Devre arasına kadar da bir şey yapmayı uygun bulmuyorum. İçinde bulunduğumuz durumda en kolay şey hoca değiştirmek olur.  Fakat şu aşamada hoca değişikliğine gitmeye, arkadaşlarımla yaptığım istişareler sonucunda erken olduğunu düşünüyorum. Hocamızla ilgili sıkıntılarımızı da kendisine ifade ettim. Burası Türkiye. Burada Balkanlardan ve Brezilya’dan gelen hocalar niye daha çok başarılı oluyor biliyor musunuz? Çünkü onlar her şeye duygusal zeka koyuyorlar. Her şeye profesyonel gözle bakmıyorlar. Oyuncularına daha dokunuyorlar. Daha gönül bağları kuruyorlar.  Takım olmaları için kendilerini farklı şekilde pozisyonlandırıyorlar. Dolayısıyla senin de birazcık Kuzey Avrupalılığı bırakıp birazcık ortamın şartlarını daha iyi anlaman lazım. O da zamanla bunu yapıyor. Mücadele ediyor. Hocamız çok çalışıyor. Ağır mesai harcıyor. Zaman zaman tercihlerini sorgulamıyor muyuz? Sorguluyoruz ama bugün burada Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu durumu sadece hocaya bağlamak büyük resmi ciddi anlamda yanlış yorumlamak olur. O yüzden ben ve arkadaşlarım tercihimizi hocamız yönünde kullanıyoruz. Arsen Wenger, Blanc, Tayfun Korkutmuş bunların hiçbiriyle ne konuştuk ne istişare ettik. Şöyle bir ortam var. Mesela hocayı teklif ediyorlar. Damien’e e-mail geliyor. Cevap dahi vermiyorsun.  Ertesi gün gazete de Fenerbahçe şununla konuşuyor diye haber çıkıyor. Bir de böyle bir ortam var. 

WENGER İDDİASI KOMİK

Şöyle düşünebilirsiniz. Siz de daha fazla iletişimci alın ki insanlar spekülasyonlar yaratmasınlar. Bizim de her iddia için devamlı iletişim yapacak konumumuz yok. Bizim de bir duruşumuz var. Medya konusuyla ilgili de ilerleyen zamanda konuşacağım.  Çok güzel eleştiriler var, haklı eleştiriler var. Ders alacağımız görüşler var. Hadsizlik yapan, haddini aşan ve işi tamamen bir magazinsel hale getiren burada harcanan emeği, çabayı, iyi niyeti görmeyip işi bambaşka yerlere çeken insanlar da var. İlerleyen dönemlerde onlar hakkında da konuşuruz. Dolayısıyla hiçbir hocayla görüşmedik. Arsene Wenger konusu çok komik. David Barry dostumuz. Bodrum yelken yarışı için geliyordu. Bir gün erken geleyim maçı izleriz dedi. Gel dedim. Maçı seyrettik konuştuk, dertleştik. Hop Arsene Wenger oldu. Bu da çok ucuz medyacılık. Kim istemez Wenger’i. Bir düşünün ortamı durumu. Arsene Wenger’in bıraktığı ortamı aldığı teklifleri; ne Fenerbahçe O’na uyar, ne O Fenerbahçe’ye uyar. Büyük bir isim. Diğerleri ile ilgili hiçbir yorum yapamayacağım çünkü hiçbiri ile görüşmedik. Türk hocalar konusunda da tamamen kesinlikle Türk hoca olmaz demiyorum ama sözü geçen 2 hoca olmayacak diyorum.  Şu aşamada konuştuğumuz, düşündüğümüz Türk hoca da yok. Şimdilik bu kadar. 

Damien Comolli olsun, Onur kardeşimiz olsun. İkisinin de PR’ı yok. Lobisi yok. Gün içinde görüştüğü takıldığı demin bahsettiğim yerlerde yemek yediği gazeteci dostları yok. Olmaması da benim tercihim. İyi ki yok. İletişim yapacağız, zaman zaman konuşup oturup dertleşeceğiz de yani bizim düzenimiz var ve o düzenin dışında kalan insanlar var. O insanlar bahsettiğim medya tipleriyle tarzıyla sık sık görüşme içindeler. Bilgiler veriyorlar, PR yapıyorlar. Anlatıyorlar. Bakın işler kötü gidiyor. Çıkardıkları şeyler. Ben bir taraftara terbiyesiz demişim. Anladım, tamam diyorum. Açıkladığımızı da söylüyorum. Fakat o işlerine gelmediği için o bir görüntü sağlıyorsa öbürkü 100 görüntü sağlıyor. O taraftarlara da söylüyorum siz gerçekten dost iseniz bizlerle konuşurken video çekip sonra sosyal medyaya vermeniz de başka bir saçmalık ama aynı zamanda şeyi de biliyorum; o da bazı insanlar bilhassa bu tip görüntüler yakalamak için duruyorlar. 

Ondan sonra işte Jailson’un kalp ritmi bozukmuş. Birde bunu çıkardılar şimdi. Yönetim içinde kavga var. Yok öyle gruplaşmalar var, yok böyle var. Demin dedim ya, bağışıklık sistemi zayıflayınca virüsler çıkıyor, uçuk örneğini vermiştim. Daha da fazla yayılmaya başladı. Onun için bizim kestiğimiz bir düzen var. Fenerbahçe içinden menfaat sağlayanlar var. Var idi. Hala kalıntıları var. Dolayısıyla biz bu insanlarla yollarımızı ayırdıkça, dışarıya bilgi verenlerin sayısı azaldıkça içerdiklerin de ister istemez üstüne gelinebiliyor. Onlar hata yapmıyor mu, yapıyor. Hepimiz hata yapıyoruz. Hata yapmayan kul yok. Ama iş öyle bir şekilde ele alınıyor ki dibine kadar yıpratmak, yerden yere vurmak; olmayan gerçek dışı haberlerle itibarsızlaştırmak. Fitne ve iftira. Comolli.  Bende kızıyorum Damien’e. Mesala takımlaşma konusunda sert önlemler alabilmeli. 6 hafta evvel söyledim. Bu kadro teknik heyette sıkıntı var; dikkat edin diye. Başka şeyler de söyledim. Harekete geçmesi zaman aldı. Ne biliyim bu duygusal zeka. Bizim futbolcuların daha fazla sırtlarının sıvazlanmasına ihtiyaç var. Daha çok kaynaşma. Bu tip şeyler söyledim. Daha olumlu sonuçlar çıkabilirdi. Ama bütünde büyük resim değişmemiştir. Bu yolculukta büyük katkıları olacaktır. Onun işi sadece A takım değil. Bütün akademi, scouting, çocukların yediği yemekten, konferanslarda bizi temsil etmekten yatırımlara kadar; ekonomik konulara kadar birçok sorumluluğu var.

TARAFTARIMIZ YANIMIZDA DURSUN HEPSİYLE MÜCADELE EDERİZ

Hırsız diyorlar, terbiyesizler. Bir insanı hırsızlıkla suçlamak ne kadar ağırdır, biliyor musun. Gösteremiyoruz, kontratlardaki gizlilik maddelerinden ötürü. Size söylüyorum gelin alın randevu. Birkaçınız var, haddinizi aşan. Gelin bütün kontratları gösterelim. Geçmişte nasıl kontratlar yapılmış, bugün nasıl kontratlar yapılıyor. Kim kaç para alıyor. Ayew gibi oyuncu kiralama bedeli verilmeden nasıl getiriliyor. Dolayısıyla aslında bu saldırılar Damien’e falan değil, bana. Bizim taraftar yanımızda dursun. Hepsiyle mücadele edecek gücümüz var. Ben ve arkadaşlarım. Bu tip olaylar sadece bizi kamçılar. Bizi tek üzen şey, tek gücümüzü zayıflatan olay taraftarımızın inancını kaybetmesidir. Sonuna kadar mücadeleyi veririz. Vermeye de hazırız. Mücadele ettiğimiz tek yerde sahadaki rakiplerimiz değil. Pek çok başka şeylerle mücadele ediyoruz. Onun için sizden birazcık daha anlayış, biraz daha destek. Başından beri destek oluyorsunuz, Allah razı olsun. Kombine olsun, Fenerium olsun.  Sosyal medyada sahip çıkanlar var. İşler ne kadar kötüye giderse gitsin. Onlara da teşekkür etmek istiyorum. Samimi şekilde bizi eleştirenlere de teşekkür etmek istiyorum. Ama böyle pusuda bekleyip elini ovuşturan belli kesimlere hizmet eden futbol içi, futbol dışı da var. Bunları ilerleyen günlerde anlatacağım. Samimi eleştiren, destek ve sahip çıkan herkese de hem camia, hem kendim, hem yönetim kurulu adına teşekkür ediyorum.

HOCA DEĞİŞİKLİĞİNİN FAYDASINI GÖRMÜYORUM

Bizim ülkemizde biraz nezaket ve naiflik gösterirsen onu birazcık suiistimal edebiliyorlar. Başka yerlere çekebiliyorlar. Biz gerektiği zaman felsefimiz, kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmamak. O şekilde rakiplerimize de o şekilde çalıştığımız insanlara da davranıyoruz. Kuyruğumuza basarsanız, farklı yüzümüzü de görürsünüz. Gerekiyorsa bunu göstermek zorundayız.  Çünkü bazen fazla iyi olmanın, fazla anlayışlı olmanın işi bambaşka yerlere çektiğini yaşayarak üzülerek gördüm ama inşallah doğru bildiğim tavır ve ilkelerden bu durum beni saptırmaz beni ve arkadaşlarımı. Doğru yoldayız. Günlük başarılar için buraya gelmedik.  Uzun vadede kalıcı, her anlamda örnek finansal yapı ve sportif başarı için geldik. İşimiz zor. Türkiye’nin ekonomik açıdan sıkıntılı günlerine rastladı. Kur artışları bizi çok etkiledi. Bu camianın hedeflerine ulaşması için inanılmaz fedakarlık yapıyoruz. İnanılmaz uğraşıyoruz. Hatalar da yapıyoruz. Hatalarımızdan da ders alıyoruz. Yanlışımızdan dönmesini de biliriz. Bazı kırmızı çizgilerimiz var. Onları da test etmeyin diyorum. İnşallah Kasım ve Aralık ayında çok daha iyi günler olacak. Şu aşamada hoca değişikliğinin faydasını görmüyorum. Hocamıza her türlü desteği de veriyorum. Bilmesini istiyorum. Oyuncularımızda artık onun etrafında birleşmiş vaziyetteler. Ben şu son birkaç maçı gördükten sonra da iyi yolda olduğumuzu düzeleceğimizi düşünüyorum. Fenerbahçe TV’ye, bizi seyreden arkadaşlara teşekkür ederiz. Seyircilerimize, taraftarlarımıza teşekkür ederiz. İnanmaya devam…"

Fotoğraflar: Burak Saltık


PAYLAŞ